9 Haziran 2016 Perşembe

Neden hep gitmek ?

Okuyanlarınız bilir ki giriş gelişme sonuçtan yoksun ve genel itibariyle dağınık yazıyorum ki bu aslında düşüncelerimin dağınıklığından değil bir nevi uzun süredir kendisine bir yabancı gibi yaşayan tıp dilinde sınırdaki kişilik olmamdan ya da bir türlü ismi konamamış niye bu ben'in bir tıp gözlemcisine artık sıkılıp evet artık şunun adını koyalım eylemlerimden sonraki durum ile alakalı diyebilirim .

Peki eylemlerimizden kimler sorumlu ? Bir de şu açıdan bakalım :

Çilem Doğan isimli bir KADIN (şuan mersin kadın cezaevinde) eşini kendisini fuhuş yapmaya zorlamasından dolayı vuruyor peki niye neden sebep ?

Hukuk dili farklıdır ve saçma bir şekilde kendine has mantığı vardır . Yani ortada bir ölü var peki neden  öldü ? Yani  hakim gelip de kadına niye öldürdün be şu şiddet meraklısı pez. adamı demeden önce zaten bir ceza kesiliyor  daha sonra kasıt var mı yok mu kaza mı planlı mı doğaçlama mı kaç kişiyle neyle gibi sorular ile bezdirilen kişi suyu da çıkartıldıktan sonra cezaya indirimler yapılıp ceza evine gönderiliyor ki  kişi eğer kasıtlı bir eylem yapıp  buna hakkıma tecavüz edildi diyerek indirim isteyebiliyorsa da  bu ne sebepleri ne de sonuçları değiştiriyor . Evet feministler , kadın hakları savunucuları , aktivistler , solcular , halaycılar , rapçiler , akiller , nakiller , gandi kemalciler ,falanlar , fıstıklar bu konu üzerinde sosyal medyada parlak zekaları ile çözüm üreteceklerdir ki eğer isterlerse ona Mersinde şuan bulunduğu cezaevine mektup atabililirler. Benim mektubum aşağıda bulunmaktadır .

Başkaldıran ,sınırdaki kişilikli haklı katil masum KADIN Çilem .
Öncelikle yaşadığın olaylardan ötürüye girmeden önce t-shirt'ünü çok beğendim . Üzerinde ; dear past, thanks for all the lessons ( sevgili mazi , öğrettiklerin için teşekkürler) yazılı olan . Şunu söyleyip altını çizmek isterim ki 1 aya kadar sana yüzlerce mektup , sayısız ziyaretçi ( feministler , halaycılar , aktivistler ...) gelecekler ve yanında olduklarını söyleyecekler ve hatta bazıları daha da ileriye gidip hukuk sitemindeki bozukluklardan , kadına şiddet ile ilgili birlik ve beraberlik duygusundan , erkek egemen toplumlardan , Akape zihniyetinden falanlardan fıstıklardan dert yanıp yanıp evlerine geri dönecekler . Sen şu an üzerinde havalı t-shirt'ün ile gündemde olmanın verdiği ve şiddet meraklısı kocanı öldürmenden kaynaklı gururdan ötürü pek fazla oturup düşünecek vakit bulamayacağından dolayı ben sana 6 ay sonraki düşünce durumun ile ilgili bazı bilgiler vermek istiyorum .

1) Eşini öldüren kişi eski sen değildin yani kıyafetinde yazıldığı gibi sen o adam ile evlenerek zaten ya katil ya da orospu olacaktın .
2) Eğer başkaldırmasaydın orospu olacaktın ama sen katil olmayı seçtin .
3) Eğer başkaldırmasaydın bir seçeneğin daha vardı ki o da kaçmak olacaktı ve sen bunu deneseydin önce eşinin psikolojik yada fiziksel şiddetine maruz kalacaktın , daha sonra merhum eşin (artık eşin değil) sana tehtitler yağdıracaktı ve sonuç olarak gelip seni aynı silah ile vuracaktı ve büyük ihtimal ile ölecektin . Sonra öldürdüğün o adam aynen şunları söyleyecekti ''beni aldatıyordu başka birisiyle ilişkisi vardı'' daha sonra 15 yıl hapis cezası alıp namusunu temizlemiş  ve belki de üzerinde hiç bir şey yazmayan yakalı t-shirt'ü ile hapishaneye gidecekti .

Evet sevgili Çilem bunlar üzerinde aylarca ve hatta yıllarca kafa yorabilirsin ama bence bunu yapma . Çünkü sen hasta bir toplumda yaşıyorsun ki yaptığın eylemlerden sadece sen değil Hakimine kadar herkes sorumlu . bunun sebebine gelince senin için Alber Camus'tan bir paragraf paylaşıyorum.

Bir tutku cinayetleri vardır , bir de mantık cinayetleri . Aralarındaki sınır belirsizdir ama ceza yasası , oldukça elverişli bir biçimde , kasıt kavramıyla ayırır bunları birbirinden . Kasıt ve kusursuz cinayet çağında yaşıyoruz . Canilerimiz aşk özürüne sığınan o umarsız çocuklar değil artık . Tam tersine olgunluk çağlarındalar , suçsuzluk kanıtları da yadsınamaz türden ; her şeye , hatta katili yargıç yapmaya bile yarayabilen bir felsefe .

Sonuç olarak sevgili Çilem ruhen başkaldıran bir insansın ama aynı zamanda öldürüp ölebilecek de bir çizgidesin ki bu senin kendine yabancılaştığın noktadır ve seni başkaldırdığın için değil insan öldürdüğün için cezaevine koyuyorlar . İnsanları başkaldırmaya zorlayan bu toplum ,bu yapı her şeyin sorumlusudur ki bu bozuk düzende sahip olduğumuz en değerli şey işte bu ruhtur . Ona sahip çıkman dileği ile , sevgiler .








25 Mayıs 2016 Çarşamba

Gün olursa almasak başımızı da öyle gitsek


Gitmek , kalmak bir yana gitmeyi düşünmek veya kaldığının dahi farkındalığının içerisinde olamamak ; herakbilmemnetos diyor işte aynı nehirde 2 kez yıkanamazsın , işin matematiği ile uğraşıyorlar ki metadolojik açıdan duygu durumun verdiği sıkıntı ve kaostan kaçıyorlar bir yerde . Şey gibi hani gitmek gibi ama daha şuursuzca gitmek . Sanki hep geri dönecekmiş gibi kandırıyor kendisini ya da düşünmüyor işte fakat gidiyor bir yerde. Nehir üzerinden akıyor aslında ki zaman işte o ve her saniye bir önceki saniyeden gidiyor ve esas problem ne yöne ?

Arzularımız , hayallerimiz , egomuz , dürtülerimiz doğrultusunda aslına bakılırsa zombi gibi o ses nereden geliyorsa o yöne gidiyoruz . O ışık , sokak lambaları , araba gürültüsü olmadığı zaman kendimize yabancılaşıyormuşuz gibi geliyor ve aslında sadece öyle geliyor .

İnsan zihni öyle garip bir şey ki gerçeklik bir yana dursun , sırf oyunlar oynamak için o yakıcı arzularının peşinde koşan ve kendinden koşarak kaçan insanların hissetmedikleri (şey)leri yoksayıp sadece kendi hırslarının var ettiği her şeye gerçeklik olgusu koyan ve ilgisini çekmeyen her şeye sol kolunu uzatan ve sağ eliyle oyunlar oynayan insanlar üzerinde kafa yormak da değil mesele sonuçta bunları yazan da bir insan ki gün olsa o da başını alacak yukarıdan aşağıya , aşağıdan yukarıya ve aynı nehirden başka insanlar olacak geçecek ya da nehir olup akıp gidecek .


14 Nisan 2016 Perşembe

boncuğumda rengi bozuk taneler

Ne yapmalı ? Ne yazmalı ? Bunca sebestliğin içinde duyulması gereken ses-iz-yol ?
Gayet sanatsal bir çalışma ile üzerinden milyonlarca koyunun geçtiği bir patikanın üzerinde işeme keyfi bir yana boyu geçmiş ekin tarlalarının içinde dünya dışından izler bırakmak sanki bir şeylerin keşfedilmediği hissini bastırmaya çalışan bir düşünenin verdiği içsavaşı , inançsızlığı , umutsuzluğu , kararlılığı .

Her gün farklı bir insan gibi hissetmek , insanların inançlarına duyumsanan küçünseme de değil , ki çoğu zaman mütevazilik takınıp aynada hayalini kurduğumuz o tahtın üstünde oturan çirkin orospu çocukları gibiyiz . Dünyayı değiştirmeye çalışıp kendisi tekinsiz kalacak . Sanki her kırışık buruşuk alına sahip o beyaz saçlı beşerler aydan dünyaya göç etmişler .

Kendi kendine oyun kurup bozan , hile yapan , yücelten , alçaltan , karar veren , asan , kesen , sevişen , uyuyan , ölen öncülerin evlatlarıyız .

Daha çok gitmek

                                     


                                                                   DAHA ÇOK GİTMEK

Aile kavramı ;  tanımını yapmadan önce şuna dikkat etmek gerekir ki soruyu soran biz o soruyu çevrenin de etkisiyle içinde bulunduğumuz koşulları idare edebilmek için soruyoruz . Bu durumda soruyu görünmeyen engellerin de etkisiyle sorabiliyorsam görünmeyen engellerin ne olduğu konusuna gelecek olursak
  Görünmeyen el gibi temel düzeyde ekonomik izahı yapılmış tanımlamalar olsa da onun da içinde bulunduğu bir sistemin sonucu olarak tanımlanması yani onun dışında sorulamaması sebebiyle bokum bokum şeyler haline geliyor .

Et , kürek

İnsan ne kadar da içine sıkışıp kalmış aslında ; doğruları olmayan rüzgarlar gibi oradan oraya esip duruyoruz . Dolaylı ya da direk fayda zarar kesiyoruz önümüze çıkanlara ve sevişirken dahi karşımızdaki insanı istiyoruz kim bilir ne bedeller ve tutkular ardı saklı . Düşünüp emek verdikçe büyüttüğümüz o şeyleri 4 zindana atıyoruz duvarları et ve insan . Üstat , hem yaşıyoruz hem ölüyoruz ....

30 Kasım 2015 Pazartesi

Sınırdaki avcı

   Başlaması zor bir şeye e haliyle bitirmesi de öyle . Arada bir yerde ılık uyum gerekli . Örneğin sabah işe giderken çok fazla düşünmemeli , bir kaç şiir ile güne başlamak iyi olurdu mesela  . Eh bir de bir şeyler yazmaya niyetlenmek ciddi bir iştir fakat oturup enine boyuna düşünmek , doğru zamanı beklemek , duygu beklemek .. Willy Russell demiş ya ' eğer yazacaksan bunu ya da şunu bekleme ' yaz işte . Malzememiz hep insan olmuş bir yerde , bir kişi olmuş , veya yaşanmış şeyler  ,belki de yaşanmaya özlem duyulan şeyler . Daha bugün okudum Ramana öğretisi diye bir şey eh tahmin edildiği gibi Hindistan şeysi işte . Yani diyor ki insan bir şeyi ister ve zihni buna yoğrulur , nihayetinde insan mutlu olur . Hayal kurmak her insan gibi ama bu insanlar hayal kurmuyorlar sanki çünkü zihin daha sonra susuyor ve bitiyor o şey . Sonuç ? Beyin orgazmı ?  Yani mutluluğu dışarıda aramayın diyor , hayalini kurmayın diyor . Tam tersine bir tekinsizlik hali ki demek istediği anladığım kadarıyla şudur ; insan uyuduğunda uyanana kadar geçen süre içerisinde bir yer var ki buna derin uyku deniyor . Yani vücut neredeyse ölmüş gibiyken beyin hala aktif durumda oluyor fakat o tekinsizliğin içerisindeki huzur ve barış nereden geliyor diye soruyorlar . Cevabını bulanlar meditasyon yapanlar ve mutluluğun kaynağını dışarıda veya maddede değil de içlerinde bulanlar efendim . Büyük şehirlerde yaşayan insanları düşünüyorum da belki de o derin uyku halinde dahi gün içerisinde beyinlerinin emdiği o sayısız uyaranın izleri var oluyor . Huzursuz ve kaybolmuş insanlar , uykusuz ve yorgun görünen insanlar , mutsuz ve ifadesiz suratlar .

Sınırdaki avcı başlığını atarken aslına bakarsanız daha çok yabancıların kullandığı bir kavram üzerinden yola çıkmıştım . Stalker yani avcı kelimesinin duygusal bağlamda kullanılmasıyla ilgiliydi bu durum . Yani bu mutsuz insanların birbirlerini tüketmek istemeleriyle alakalıydı .Basit bir örnek verecek olursak seks bağımlısı haline gelmiş insanların seks yapmadan mutlu olamamaları ile ilgili bir durum ki nihayetinde insanlar birbirlerini tanımadan veya buna gerek duymadan mutlu olmaya çalışıyorlardı onları kim suçlayabilir değil mi ?

Sabah uyanıp aynanın karşısında hazırlıklarımı tamamlayıp bir şeyler atıştırdıktan sonra güneş gözlüğüm ve deri montum ile dışarı zindanına adım attım . Etrafımda bana bakan ve beni beğenen bir sürü göz vardı ve bu beni mutlu ediyordu . Arkamda bıraktığım o geniş kalçalı kadın ise bir sonraki haftaya iri memeli bir kadına gebe bırakmıştı yatağımı . Her şey standart , her şey normaldi onlara göre .

Bunlar ufak tefek şeyler . Gün boyunca bunlar gibi onlarca şey aklımızı meşgul ediyor . Zihnimiz adeta sirk maymunu haline gelmiş . Mesele bir şeyi enine boyuna anlatmak değil sanırım . Kendi kendimize yazıp okuyoruz bir yerde .