30 Kasım 2015 Pazartesi

Sınırdaki avcı

   Başlaması zor bir şeye e haliyle bitirmesi de öyle . Arada bir yerde ılık uyum gerekli . Örneğin sabah işe giderken çok fazla düşünmemeli , bir kaç şiir ile güne başlamak iyi olurdu mesela  . Eh bir de bir şeyler yazmaya niyetlenmek ciddi bir iştir fakat oturup enine boyuna düşünmek , doğru zamanı beklemek , duygu beklemek .. Willy Russell demiş ya ' eğer yazacaksan bunu ya da şunu bekleme ' yaz işte . Malzememiz hep insan olmuş bir yerde , bir kişi olmuş , veya yaşanmış şeyler  ,belki de yaşanmaya özlem duyulan şeyler . Daha bugün okudum Ramana öğretisi diye bir şey eh tahmin edildiği gibi Hindistan şeysi işte . Yani diyor ki insan bir şeyi ister ve zihni buna yoğrulur , nihayetinde insan mutlu olur . Hayal kurmak her insan gibi ama bu insanlar hayal kurmuyorlar sanki çünkü zihin daha sonra susuyor ve bitiyor o şey . Sonuç ? Beyin orgazmı ?  Yani mutluluğu dışarıda aramayın diyor , hayalini kurmayın diyor . Tam tersine bir tekinsizlik hali ki demek istediği anladığım kadarıyla şudur ; insan uyuduğunda uyanana kadar geçen süre içerisinde bir yer var ki buna derin uyku deniyor . Yani vücut neredeyse ölmüş gibiyken beyin hala aktif durumda oluyor fakat o tekinsizliğin içerisindeki huzur ve barış nereden geliyor diye soruyorlar . Cevabını bulanlar meditasyon yapanlar ve mutluluğun kaynağını dışarıda veya maddede değil de içlerinde bulanlar efendim . Büyük şehirlerde yaşayan insanları düşünüyorum da belki de o derin uyku halinde dahi gün içerisinde beyinlerinin emdiği o sayısız uyaranın izleri var oluyor . Huzursuz ve kaybolmuş insanlar , uykusuz ve yorgun görünen insanlar , mutsuz ve ifadesiz suratlar .

Sınırdaki avcı başlığını atarken aslına bakarsanız daha çok yabancıların kullandığı bir kavram üzerinden yola çıkmıştım . Stalker yani avcı kelimesinin duygusal bağlamda kullanılmasıyla ilgiliydi bu durum . Yani bu mutsuz insanların birbirlerini tüketmek istemeleriyle alakalıydı .Basit bir örnek verecek olursak seks bağımlısı haline gelmiş insanların seks yapmadan mutlu olamamaları ile ilgili bir durum ki nihayetinde insanlar birbirlerini tanımadan veya buna gerek duymadan mutlu olmaya çalışıyorlardı onları kim suçlayabilir değil mi ?

Sabah uyanıp aynanın karşısında hazırlıklarımı tamamlayıp bir şeyler atıştırdıktan sonra güneş gözlüğüm ve deri montum ile dışarı zindanına adım attım . Etrafımda bana bakan ve beni beğenen bir sürü göz vardı ve bu beni mutlu ediyordu . Arkamda bıraktığım o geniş kalçalı kadın ise bir sonraki haftaya iri memeli bir kadına gebe bırakmıştı yatağımı . Her şey standart , her şey normaldi onlara göre .

Bunlar ufak tefek şeyler . Gün boyunca bunlar gibi onlarca şey aklımızı meşgul ediyor . Zihnimiz adeta sirk maymunu haline gelmiş . Mesele bir şeyi enine boyuna anlatmak değil sanırım . Kendi kendimize yazıp okuyoruz bir yerde .



13 Kasım 2015 Cuma

Kuş , dünya ve kelebek



 Bir kadın tanımak isterdim
Yüreğinde küçük bir kuş hapsolmuş
Ne zaman o dursa , öyle durup durup pencereden dünyayı seyreden
ve ne zaman yüreğindeki kuş çırpınsa ölümü merakla gözleyen
Yaşamı merakla özlemleyen bir kadın , her kelimesi benim cümlem
Bu da böyle bir çıkmaz sokak , artık dokunmasam da olur kelimelerimle
Her üzüldüğünde ellerini yanaklarına sımsıkı dolasa
Hafızama kazınsa beraber geçirdiğimiz 10-15 dakika
İçtiğim mentollü boktan çay içimi yaksa
Her bir aptal , sığ ve derin oyunlarını hep onun üzerine kursa
Ve ben ölü bir balık gibi her şeyi gören gözlerimle
Yüreğimde taşıdığım bir cesetle ben
Yüreğinden öpüyorum seni

Eğer yağmurlar tane tane değil de hepten yağsa idi
Eğer gece birden çökse , gündüz birden menevişleseydi
İşte sen de yüreğindekileri açsan
Kral kelebekleri gibi uçsalar gökyüzüne
Siyahı ile beyazı ile kan kırmızısı ile
Yavaş yavaş zamansız gelen yağmurlar gibi
Akıtsan kanındaki o zehiri usul usul
Yaşamak sana öyle çok yakışıyor ki
Yüreğinden öpüyorum seni










6 Kasım 2015 Cuma

Defter Olmak

+Sen defter gibisin . -Nasıl yani ? +Öyle işte defter gibisin
her yeni gelen sende bir şeyler bırakıyor çok belli . Sen geç
mişini arkanda sürükleyerek geliyorsun çok acı çekmiyor musun?
-' Kişinin kendine gerçekleştirmesi isteği ile geçmişine yönelmesi'
Bak durum şu ; yaşadığın şeyler kendini bulmak için başkalarına
gitmene yol açıyor ve bir yerde kabullenme duygusunu arıyorsun eminim. Baban
işi yüzünden sürekli çevre değiştirir ve bilirsin hep böyledir .
+Bana saldırıyorsun diymi , bunları şuan içimden geçiriyorum
işte ilişkimiz burada da şekillendi . Birisi bişeyleri kırdı
yok etti görmezlikten geldi şekil verdi . Oysa geçmişine giderek
kendini yenilemek işte o engelleri aşmana yol açar yani kendini yine-
leyerek yenilersin . Anksiyeteler , psikoloji ve drama .
-Geçmişimiz bize engel olmasa da gideceğimiz yolun öncüsüdür.
Biliyorum beni bir engel olarak gördün hep bunları sana söylüyorum
ve sessiz kalacaksın biliyorum ama defter olmak demek
o defterin arka sayfalarını karalamak veya değiştirmek değil
yeni bir sayfa açsak da kim olacağımızı ölene kadar sorgulamak demek değil mi ?
evet hem ben senin için hem sen benim için birer engeliz . Ama özgürlüğümüzü sorgulayacağımız yerde seçim yapıp kendimizi bırakmamız ve durmamız öldüğümüz anlamına gelmez mi ? Her artı bir eksiyi ve her eksi bir artıyı yok eder . Sonuç olarak yaşlanıyoruz öyle değil mi ?

5 Kasım 2015 Perşembe

GİTMEK



Tipi gözlerimi açık tutmaya çalıştıkça kapanmaya zorluyor , buz gibi esen rüzgar önüne çıkan her şeyi bencilce kendine çekiyor ve her şeyi bütünleştirip tektipleştirerek görmezden geliyordu . Gözlerimi açmaya çalıştıkça belli belirsiz kar tanelerini görüyordum . Rüzgar önce yerdeki kar tanelerini havaya kaldırıyor sonra umarsızca etrafa tükürüyordu . Gözlerimi her kırpışımda farklı yerlere saçılarak toprağın üzerindeki en beyaz örtüye düşüyordu . Kirpiklerim her seferinde birbirine yapışıyor ve gözlerimi açmak için normalden daha fazla çaba göstermeye çalışıyordum . Yorgunluktan bitkin düşmüştüm , ağzımı isteksizce açarak nefes almaya çalışıyordum fakat küçük dilim anında kuruyor ve tekrar ağzımı kapatıyordum . Sanki hissettiğim her şeyi rüzgar alıyor ve hissettikçe daha çok istiyordu . Tüm sinir sistemimle hissetsem , midem yansa , bulansa , içim kavrulsa ve kussam bir fırtına çıkıp bu sefer beni de alıp götürecekti ./ Fakat var olmanın bir anlamı sınırda olmanın bir anlamı olmalıydı ve sanki bir lokomotif olacak her şeyin sebebiydi . Her şeyin genlerimce kodlanmış ve bunun olabilecekleri sınırlandırabileceği olasılığı da vardı  ; sanki kader gen haritamızdaki mikro sistemin bir sonucuydu . Yaşamak için ekstradan bir güç sarfetmek gerekmiyordu belkide . Organlarım'dan çıkan ısı beni bu donmuş kara kütlesi üzerinde sebebini bilmeden yürümeme yol açıyor ve aklıma gelen dirimbilimsel sorular mideme daha fazla çöküyordu ve dışsal gerçekliğe adapte olmaya bir dakikalık bir gecikmeyle geri dönmemi sağlıyordu . 

Ne kadar yürüdüğümü bilmiyorum ama artık tek sorunum soğuk hava kütlesi ve midemdeki sancı değildi . Neredeydim ve nereye gidiyordum ? Kimileri için bunun bir önemi yoktu çünkü doğduğumuz anda içine düştüğümüz sosyokültürel alan bizim yapabileceklerimizi sınırlıyor ve hatta ne yapmak istediğimizi dahi bilemeden bizi engelliyordu .Geriye dönüp bakmak için aklımı doğrulttuğumda arkamda neler bıraktığımı düşünmeye başladım . Belki de benim gibi nereye gittiğini bilmeden yürüyen binlerce insan ve hatta nefes alan veya almayan milyonlarca (şey)  aynı şeyleri farklı renklerde , kokuları farklı şekilde , maddeleri ve düşünceleri farklı şekilde  duyamsayan ve irdeleyebilen  her varlık acaba kaçı ne yaptığının ve neden yaptığının farkındalığı içerisindeydi ? Gün içerisinde algımıza insanlık sermayesi denen ahmak davranış , düşünüş , yaşayış
biçimlerini koyan geçmişizden fakat ortak olan bir geçmiş bu ; yarattığı sonuçları yaşayan biz bir sonraki zaman aralığı içerisinde nelere yol açabilecektik ? Umarsızca arkama dönüp baktım   ve ayak izlerim çoktan silinip gitmişti . İnsanlığın sermayesinde kaybolmuş gitmiştim ve kaybolan parçaları yerine koymam gerektiğini hissetmeye başladım . Optimistik bir duruş sergilemek hiçbir şey yapmamaktan daha iyi olmalıydı fakat dışsal çevrenin bedenim üzerinde yarattığı problem şuan için daha önemliy ki daha az düşünmeye karar vererek daha kararlı bir şekilde yürümeye devam ettim .

Kuru çalılıkların başladığı yerde bir şeylerin değiştiğini hissetmiştim . Yürümeye devam ettiğim yön toprağı görebileceğim yükseltiye işaret edecekti ve bir an için içimden belki de önümde uçsuz bucaksız bir çöl vardır diye geçirdim ve bu belirsizlik beni korkutuyordu . Bu durumda içgüdülerimle devam ediyordum çünkü gördüğüm çalılık yığını bir şeylerin değişeceğine beni çoktan ikna etmişti . Durağanlık ölümdü belki de ve hergün tekrar eden şeyleri sorgulamam gerektiğini farketmiştim . (Bilinmeyenden korkmanın bilinç altındaki yeri hissel. Yani tıpkı dürtüsel
alınan kararların sonucunda doğan belirsizliğe karşı gösterilen korkunun nihayetinde kördüğüm gibi bir komorbitideye dönüşmesi fakat bit ile pireyi tek başıma nasıl ayırt edebilirim ki /) 

Karanlık çökmüştü . Fırtınanın durulduğunu ,gökyüzüne ve yıldızlara baktıktan sonra anlayabildim .Yıldızları görmemle rahatlamıştım ve yolculuğun ardından sanki haftalarca aylarca yürümüş kadar bitkindim fakat ruhum bedenim kadar hayatta kalmama yardım etmişti buna emindim.

Uykuya dalmanın verdiği huzur ile gerçeklikten bir an olsun uzaklaşmışken iken uyandığımda adete kondasatörü arıza yapmış bir tv gibi açılmakta zorluk çekiyor bir o kadar da uyanmamak istiyordum  ve ayağa kalkıp düşünmeye başlayınca gerçekliğin tam ortasında bir yerde bir güne daha başlamanın verdiği zorunluluğu yaktığım bir sigara ile bastırmaya çalışıyordum . 


Gitmek , herkes için aynı eylemdir  ; sadece geride bıraktıklarımız farklıdır . Sigaramın közü yanmayan kısımlara doğru kıvrılarak ilerlerken, şimdi her gün ben de gidiyordum .